вторник, 15 мая 2012 г.

”Vahdeti Vucud” sembolunun bilimsel izahi (Türkce)


İslam'ın en sırlı sembollerinden biri "Vahdeti Vücud" simgesidir. Bu sembolü tam anlamak için Allah'ın ve onun dininin gerçek anlamını, onların esas mahiyetini bilmek önemlidir. Bunları ise bir makalede kapsamak imkansızdır. Yazarı olduğum "Batıni-Kur'an" kitabımda ben bütün bu sistemi tam açarak her her simgeye ayrıca geniş izah verdim. İnternetteki makalelerimde de bu semboller hakkında bilgiler vardır. Bu makalede ise İslam tarihinde ilk kez Allah ve onunla bağlı olan "Vahdeti Vücud" sembolünün kısa bilimsel izahını vermeye çalışacağım.
"Vahdeti Vücud" sistemini anlamak için öncelikle bilmek gerekir ki, güneş sistemi harekete geldiği zaman, bu sistemde "ilkin materiya" denilen ana madde oluşmuştur. İlkin materiya, tüm canlılara hayat vermiş, yerküreyi saran ve burulğanvari şekilde harekette olan cevherdir. Bu enerji-kanunun bir "damlası" nın belli varlığa "düşmesi", onun oluşmasına veya canlanmasına neden oluyor. Bu nedenle eski kaynaklarda onu "dirilik suyu", "İlahi ateş", "yaşam enerjisi" ve b. adlandırıyorlar. Sufiler "Hu" deyince insanlığa hayat vermiş bu İlahi substansiyanı kastediyorlar. Aynı zamanda kanun olan bu enerji beş temelden: ışık, ses, hareket, maginin (sihir) «benzer benzer yaratır" (C. Frezer göre «homeopatik magi») ve «ilişkide olmuş cisimler, ayrıldıktan sonra da ilişkiyi barındırıyor» (C. Frezerə göre «kontagioz magi») kanunlar topluluğundan oluşmaktadır (bak. "Batıni-Kur'an"). İlkin materiya dört unsure (su, hava, toprak, ateş) kolaylıkla çevrilen substansiyadır. Fakat ondan canlı varlık veya diğer bir şey yaratmak için mutlaka benzer nesne olmalıdır. Ünlü sufi Aziz Ad-din İbn Muhammed Nesefi (XIII asr), kendisinin «Zübdad al-hakaik» eserinde ilkin materiyanın bazı özelliklerini geniş şekilde izah etmiştir.
Eski Mısır kaynaklarında bu cevher, tepesi halka şeklindeki kulplu haç gibi gösteriliyordu ve "ank" (anh/ankh) adlandırılıyordu. Her sessiz harfin bir sembol olduğu sufizmde "ank" sembolü - "Hu" İlahi substansiyası anlamındadır. "Hu" [H] denilen bu enerjinin her belli "anı" bir varlığa verilen hayat olduğu için "An" [N] sembolü, eski Mısır kaynaklarında ilkin materiya anlamında - ilkin "Nun” [NN] suları gibi yazılıyor. Ank sembolü de sufizmde "An-Hu", yani "Hu-anı", "Hu makamı" gibi açıklanıyor. Mezopotamya, Sümer metinlerinde bu sembol "Ki-Nun" [K-NN] (veya "Nun-Ki") gibi gösteriliyor  ki, Kanun/Kenan [QNN / KNN] ve b. sözler bu semboldan oluşmuştur.
İslam'da Ki-Nun [K-NN] sembolü Kün [KN] gibi bellidir ve Allah'ın "Ol!" emrini bildiriyor. Bu ise o demektir ki, ilkin materiya, kendisine verilen emri gerçekleştiren yaratıcı kuvvettir. Kün sembolü en eski kaynaklarda, birim dille bağlı olan Satürn Tanrısı'nın şehrine ve "başı göklere ulaşan" Babil kulesine ait ediliyordu. Diğer kaynaklarda, Marduk Tanrısı'nın tapınağı olarak geçen Babil Kulesi - "Gök ve Yerin temel evi" adlandırılıyor ve belli ki, ilk insanlar burada "Etemenanki" adlı zigurat dikmiştiler. Etemenanki [TM-NNK] sembolü "Atum" [TM] ve "Nun-Ki" [NNK] sembollerinden oluşmuştur ve "ilkin materiyadan oluşmuş Atum" demektir.
Sümer ve akkadlar da Nun-Ki [NN-K] simgesini "kudret yeri" isimlendirerek Babil kulesi ile bağlıyordular. Demek ki, "Allah'ın kapısı" anlamına gelen Babil kulesi, ilkin materiya denilen "dirilik suyu" nun Dünya'ya dahil olduğu tek kapıdır ve burada, eski Mısır'da Atum denilen Allah yaratılmıştır.
Eski Mısır metinlerine göre, kendini Pta (Yafet) adlandıran firavun Amon, söz ve magi vasıtasıyla, bütün yerküreyi kapsayan Atum isimli kozmik boyutlu insan yaratıyor ki, onun vücudu yerdeki tüm varlıkları kapsar. Sonraki kaynaklarda Atum [TM] adı Adem [DM] gibi gösteriliyor ve araştırmacı David Rol da özel olarak bunun altını çiziyor.
Belirtmek isterim ki, yerdeki canlı-cansız bütün varlıklar ilkin materiyadan oluşmuştur. Taş parçasından tutmuş metale, minerallere kadar her şey ilkin materiyanın maddileşmesinden, yani var olmasından meydana gelmiştir. Bugün artık bilinmektedir ki, cisimlerin de energetik alanları vardır ve bu alanlar, ilkin materiyanın ve onun bir parçası olan ışığın hızının azalması ile ortaya çıkmıştır. Canlılarda bu alan ruhla bağlı olan sinir sistemidir ve ruhun bedenden çıkması ile canlı yok olur. Demek ki, yeryüzündeki bütün varlıklar ilkin materiyanın maddileşmesinden meydana gelmişlerdir. Bir başka deyişle, her şey ilkin materiyanın belli şartlarda etkiye maruz kalması ile ortaya çıkmıştır. Böyle anlaşılıyor ki, her bir varlık, sufilerin “Hu” adlandırdıkları ve Allah anlamında olan ilkin materiyadan ibarettir. Kuran'da (2:115) bu fikir şöyle yazılıyor: " Doğu da batı da Allah’ındır, nereye dönerseniz Allah’ın yönü orasıdır. Doğrusu Allah her yeri kaplar ve her şeyi bilir". Bu da demektir ki, sûfîler dahisi Muhiddin İbn Arabi - "her şey Allah'tır" deyince - "her şey ilkin materiyadan ibarettir" veya "her şey ilkin materiyadır" fikrini öngörüyor.
İbn Arabî, kendisinin "Füsus ül Hikem" kitabında yazıyor ki, Allah, tüm sayıları aşan Kendi şanlı isimlerinin sahibi gibi, onların tecessümünü, varolma atributunu taşıyan kompakt bir varlıkta görmek ve onun vasıtasıyla kendisine Kendi sırrını açmak istedi. Bu yüzden de ilk önce Büyük İnsan, yani kozmik boyutlu Adem'i yarattı. Sonra bu Adem'e nefes vermek için ilkin materiyanın ona akmasını (Feyd sembolü ) düzenledi. Tasavvuf arifləri bunu "gizli hazine" adlandırıyorlar: "Ben gizli bir hazine idim, anlaşılmaya meyil ettim,"Halk edilmiş"I (Ademi) bilinmek için yarattım. Böylece kendimi onlara tanıttım, onlar da beni tanıdılar, bildiler ".
Arabî'nin yazdıklarından böyle anlaşılıyor ki, firavun Amon kendi biçiminde Büyük İnsan (Kebir) yaratmış ve onu Adem adlandırmıştır. Adem'in, Allah'ın bütün isimlerinin tecessümü ve bütün varlıkları kapsayan ilkin materiyadan ibaret olması, onun Allah'la aynılığı demektir. Arabi, yaratılmış bu kozmik Adem'i – Halk edilmişadlandırır ve Allah'la aynılaştırıyor. Burada esas olan o ki, eğer ilkin materiya firavun Amona kadar doğal ortam sonucunda varlıkları yaratıyordusa, Adem biçimini alan ilkin materiya artık varlıkları firavun Amon'un isteği ile yaratmaya başlıyor. Demek ki, Adem'in oluşumu ile ilkin materiya bilavasıta firavun Amon'un isteğine tabi oluyor. Böyle anlaşılıyor ki, kaynaklarda Allah deyince, ilkin materiya ile Halk edilmişin, yani Adem'in vehdeti öngörülüyor. Araştırmacılar bildiriyorlar ki, dervişlerin öğretisine göre de dünya - kendini içeride yaratmış Allahın kendisidir: «Evren - Allah'ın varlığına düşürdüğü nazarın ürünüdür. Evrenin ürünü ise, Allah'ın kendisinde gördüğü yokluk ve varlıktır. Evrenin ürününde O kendisini doğanın her bir varlığında - varlığı yansıtan aynadakı gibi gördü".
Eski Mısır metinlerine göre, ilk önce firavun Amon ilkin materiyadan gökte Ra güneş diski oluşturuyor. Bir yıl tamam olduğunda artık ilkin materiyadan oluşmuş Ra diski gökte nur saçıyordu. Firavun Amon öldükten sonra ise, onun ruhu göğe kalkarak bu Ra diskle birleşir ve böylece Ra-Amon (Ra-Aman) Allah'ı oluşuyor, İslam'da bu sembol Rahman ismi ile bilinmektedir. Mısır yazılarına göre Adem'in, yani Atum Tanrısı'nın siması Ra güneş diskidir. Hurufi deyimlerinin birinde Ra güneş diski "vahdetin Güneşi" adlandırılıyor: "Zatımı Tebriz'de keşfettim. Vahdetin Güneş'i ilk kes Azerbaycan'da göründü. Çünkü Tanrı bu ülkeyi kutlamışdir. Peygamberlerin ve Ermişlerin parlayan elmasıdır ». Demek ki, sûfîler "vahdet" derken, ilkin materiyadan yaratılmış Ra güneş diski ile birleşen firavun Amon'un ruhunu kastediyorlar ki, bu da Adem'in siması (başı), yani onu yöneten ruhu anlamındadır. Adem kendisi de ilkin materiyadan yaratıldığı için, onu Allah'ın Vücudu ile vahdet teşkil eden varlık olarak tarif ediyorlar. Bütün bunlar demek oluyor ki, "Vahdeti Vücut" sembolü, Allah anlamında olan ilkin materiyanın Vücudu ile vahdet teşkil eden firavun Amon'un ruhu demektir.
İslam'da ve diğer dinlerde Adem'i yaratmış firavun Amon'un [MN] adı Amin [MN] olarak kalmıştır ki sufiliyə göre bunlar aynı anlamlıdır. Amin sembolü  dinlerin çoğunda "Allah'a şükürler», «Allah, kabul öyle» anlamına geliyor. Aynı anlamlı "İman" [MN] sembolü de Amon/Aman [MN] adı ile aynı anlamlıdır. İmanın köklerinin ve temelinin Amentü [MN-T] adlanması, Allah deyince Eman-Ata [MN-T] kastedilmesi anlaşılmalıdır. Allah'ın 99 şerefli isimlerinden olan Mani [MN], Mund [MN] adları da işte Aman [MN] Tanrısı'nın adı ile bağlıdır. Amanullah isminin Eman-Allah anlamında olması yazdıklarımıza kanıt gibi kabul edilmelidir.
Tevrat'a göre Allah Adem'i yarattıktan sonra onun kaburgasından Havva'yı yaratır. Belirtmek isterim ki, sufizm olarak bilinen dünyanın en eski birim dilinde, kadın simgesi varlığın yaratıcısı (doğması) anlamında ilkin materiyanın sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu yaratıcılık kudreti yerde ilk insanlar nesli olan peygamberler tayfasına verilmiştir. "Batıni-Kur'an" kitabımda ve məkalelerimde ben bildirdim ki, Allah iki çeşit insan yaratmıştır. İlk insanları Allah'ın kendisi, Adem'in karakteri ile kalıpda oluşturulmuş ve üzerine dirilik suyu "axıtmaqla"(akıtmakla) ruh verilmiştir. Sayı yüz yirmi bin olan bu ilk varlıklar, sırası gelince sıradan insanları yaratmışlar. Demek, Havva deyince kadın karakteri deyil, Allah'ın özellikleri ile aynı olan ilk insanlar göz önünde tutulmalıdır.
Belirtmek gerekir ki, sufi dahisi olam Gazali'ye göre Muhammed peygamber, Allah'ın karakteri ile oluşturulmuş ve kozmik güç sayılan Gök insanıdır. Evrenin kural-kanunu ve korunması ondan aslıdır. İbn Arabî, Muhammed peygamberin İlahi gücü kaldırarak harekete getirdiğini bildiriyor. Demek ki, Muhammed peygamber Adem biçiminde olan kozmik insanın obrazıdır. Onun yerdeki töremeleri olan seyyidler, yani nizari-ensariler O'nun prototipidir. Böyle anlaşılıyor ki, kutsallar nesli, mucizeler göstermek kudretine, onların, Allah'ın karakteri ile yaratıldığı için sahip olmuşlardır. Kaynaklarda, yaratıcı kudrete sahip olan bu kutsalları "enareyler" adlandırıyorlar. Bu ise o demektir ki, bugün seyyid, şıx, bey ve b. adlandırılan kutsallar nesli Adem'in, yani Allah'ın karakteri ile vahdetde olan ilk varlıkların türevleridir.
Allah sembolündeki "L" sessiz harfi eski kaynaklarda el-oba, memleket, vilayet anlamında kullanılmıştır. Türklerin ünlü «Moyun Çor» anıtı'nda türk hanı iddia ediyor ki, işte O: «Tanrı'da olmuş, El yaratmış bilge hakandır". «Bilge Kağan» yazısında ise gökte yaratılmış bu el kendisi - Tanrı, yani Allah adlandırılıyor: "Tanrı tek Tanrı yaratmış Türk Bilge hakanı ...». Demek, işte türk hanı ilkin materiyaya "dahil olmuş" ve orayı El-e dönüştürmüştür.
Allah rəmzindəki «LL» sembolleri ise iki El-in, yani iki dünyanın - yerdeki fiziksel alemle, Gökteki ruhlar dünyasının birleşmesi anlamındadır. «Kitabi - Dede Korkut" da «LL» sembolü  - çadıra ait edilerek «ban al-ala», yani iki eli birleştirmiş çadır, âlem anlamındadır. Eski Ahit'te (Bibliya) bu çadır Vahiy çadırı adlandırılıyor ve Allah'ın sakin olduğu (yahud. skiniya) çadır anlamındadır. Eski Ahit'te «LL» sembolü  - Eleale, El-El, El-Aaal (Allah büyüktür) gibi de yazılıyor ve Kenan şehri ile aynılaştırılıyor.
Kenan sembolünün "Ki-Nun" anlamında olmasını ve Kün [KN] sembolü gibi Allah'ın "Ol!" emrini bildirmesini ben önce belirttim. Kaynaklarda bu yerin - «Gök ve Yerin temel evi» adlandırılması ve «Etemenanki», yani "Atum" [TM] ve "Nun-Ki" [NNK] simgelerinin burada birleşmesini dikkate alırsak, kabul ederiz ki, iki dünyayı birleştiren Vahiy çadırı Atum Allah'ı, yani kozmik insan olan Adem anlamındadır.
Yazdıklarımızdan şöyle anlaşılıyor ki, “İlahi” sembolü  - “El-Hu”, yani “ilkin materiya Eli” (ana maddeden yaratılmış El) anlamında yerdeki fiziksel aleme ait edilmelidir. Çünkü, ilkin materiya firavun Amona kadar sadece bu fiziki alemi yaratmıştır. Firavun Amon ise yerdeki fiziksel alemde yeni varlıklar yaratmakla beraber, ek olarak ilkin materiyanın kendi içinde Qeb/Gayb denilen ruhlar dünyası yaratmıştır. Bu ise o demektir ki, Allah deyince genellikle iki dünyayı formalaşdırmış Ra-Amon Allah'ı göz önünde tutulmalıdır.
Tasavvuf ilminde insanla Allah'ın vahdeti derken «Hulûl» sembolü ortaya çıkıyor. Hulûl sembolü islamda «ittihad» - «birleşme», «akma» anlamına gelen terimle eş anlamlı sayılır. İttihad, yani «ittihad el-lahut bi-n-nasut» sembolü , insanın, ilahi mahiyet olan ilkin materiya ile birleşmesi demektir. Bu sembol, bütün sufi sembolleri gibi birkaç anlamda kullanılmaktadır ki, bunlara ben "Batıni-Kur'an" kitabımda geniş yer verdim.
Sufizmdə ve en eski dilçilikde, Hulûl [Hll] sembolü - Allah [LLH] semboli ile aynı anlamlıdır. Bu ise o demektir ki, Hulûl/Halil ve b. bu anlamda olan semboller işte Allah'a aittir. Yani, İbrahim Halilullah deyince sıradan insan deyil, Allah'ın obrazı tasavvur olunmalıdır. İslam'da Halil sembolü aynı zamanda Muhammed'e ait ediliyor. Bu ise şu demektir ki, Muhammed peygamber de Adem'in, yani kozmik insan olan Atum Tanrısı'nın obrazıdır.
İslam'a göre, imam Ali Muhammed peygamberin varisidir. Ali'nin varis olarak kabul edilmesi, Muhammed peygamberin yerine, yeni kozmik insan obrazında olan ikinci Adem'in oluşması demektir ki, bu da gökteki El [L] anlamında Ali [L] imgesinin gelmesi demektir. Ben kitap ve makalelerimde bildirdim ki, en eski kaynaklarda Ali sembolü El gibi kayıt ediliyordu. Tevrat'ta El Allah'ı Selim [SLM] şahı adlandırılıyor ki, bu da İslam [SLM] şahı demektir. Sümer, Mezopotamya kaynaklarda Ali anlamında olan El (İl) sembolü  "El-Amurru" gibi yazılarak Ali-Emir (Ali-Emir el müminin) fikrini belirtiyor. En eski kaynaklara göre Adem'in bedeni aynı zamanda Edem cennetidir. Bu o demek ki, yeni oluşan ve gökteki El anlamında olan Ali vilayeti de ikinci cennet anlamındadır. İmam Ali'nin kaynaklarda Vilayet adlandırılması da onun gökteki El, yani ruhlar dünyası anlamında olmasına işarettir. Demek ki, ahirette beklediğimiz Mehdi karakteri, nizari Şiilerin Allah'ı anlamında olan İmam Ali'nin obrazıdır ve O ahirette ilkin materiya ile vahdet teşkil edecektir.

”Vahdeti Vucud” sembolunun bilimsel izahi
makalesi Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.



Firudin Gilar Beg
www.gilarbeg.com

Комментариев нет:

Отправить комментарий