(Video seçenegi burada: http://www.youtube.com/watch?v=vOczdYzCGJ4 )
Kaynaklara göre, Hz. Muhammed Resulullah buyurmuştur: “Yahûdiler, yetmiş
bir fırkaya ayrıldı. Bunlardan biri cennette, yetmişi ateştedir. Hıristiyanlar
yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Onlardanda yetmiş bir fırka ateşte, bir fırka
cennettedir. Muhammed (s.a.v.)’in nefsi kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim
ki, benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka cennette, yetmiş iki
fırka ise ateştedir”. Cennete giden fırka hakkında sorulduğunda ise
Resulullah: “Onlar benim ve Ashâbımın yoluyla gidenlerdir” veya “O da cemaattir”
demişti (bak. http://incemeseleler.com/itikadi-meseleler/600-te-73-frkann-listesi.html).
“Batıni-Kur'an” kitabında ve makalelerimde ben yazdım ki, peygamberimizin
kaydettiği cennete gidenler, kaynaklarda bâtınî adlandırılan “Qor yoluyla
gidenler”dir. Onlar, İslam'da Rahman, eski Mısır kaynaklarında ise Ra-Amon
adlandırılan Allahın türevleri olduğu için, kendi yaratılış özelliklerine göre
cennete gidiyorlar. Peygamberimiz – “Benim ve Ashâbımın yoluyla gidenler”
derken de “Qor yoluyla gidenler”, yani “Hor (Horus) Tanrısı'nın yoluyla
gidenler” anlaşılmalıdır. Eski Mısır kaynaklarında bu müminler "Nu
kentinde yaşayan Oziri/Usiri" [N-ZR/N-SR], yani Nu-Usiri [N-SR] veya
Nu-Oziri [N-ZR] nesli gibi anılırdı. Bu kaynaklara göre Usiri (Osiris) Tanrısı
gök dünyasında ölümsüzlük kazanmıştır ve ondan sonra doğan tüm Usiri türevleri
de ölümsüzlük kazanıyorlar.
Yahudi kaynaklarında Nu-Oziri [N-ZR] kutsalları - kendi hayatlarını
Allah'a adamış nazoreyler [NZR] gibi kaydediliyor. Hıristiyanlık döneminde bu
insanlar İsa peygamberin nesli olan nasıralı (nasara) [NSR] gibi anılmaya
başladı. İslam döneminde ise, Allah'a hizmet için yaratılan bu kutsallar nesli
- ensariler [NSR] ve nizariler [NZR] adı ile tanındı. Demek ki, üç dinin mukaddesleri,
aynı köke mensup kutsallar neslidir ve İslam kaynaklarında bu insanlar -
Kuran'ın gizli anlamlarını idrak eden ismaili batınileri gibi malumdur. El
içinde biz bu nesli - pir, seyyid, beg (bey), şıh ve b. isimlerle tanıyoruz.
İslam'da “Tevil ehli” veya “Kur'an ehli” adlandırılan “Qor yoluyla
gidenler”in yaratılışı, sıradan insanların yaratılışından bambaşkadır. “İslam'ın
124 bin peygamberi kimlerdir?” adlı makalede ben bu kutsallar neslinin
yaratılışını, Mısır'ın Horus (Hor) Tanrısı'nın yaratılışının taklidi ile
yaratıldığını yazdım. Onların bilimsel
yetenekleri ve mucizeler gösterme yetenekleri de, onların ilk madde (ana madde) ile vahdet (“Vahdet el Vücud”) teşkil etmeleri ile ilgilidir. Kuran'da ve diğer
kaynaklarda bu nitelikli insanlar İsrailoğulları adlandırılıyor. Kuran açık
yazıyor ki, bu kitap, Allah'ın alemlere üstün kıldığı İsrailoğullarına
gönderilmiştir. Allah onlara bilgelik, peygamberlik ve bereket vermiştir. Onlar
ilim ve bilgilerine göre seçilmişlerdir ve mirasçılar olarak yükseltilmişler.
Her sessiz harfin özel anlam ifade ettiği süfizmde İsrail sembolü -
Mısır'ın Usiri/Oziri (Osiris) Tanrısı'nın Eli (Usiri-El) anlamına geliyor. Bütün
bunlar demek oluyor ki, cennete, esasen
peygamberimiz ve onun ashabının yoluyla giden nizariler, yani Nu-Usiri nesli
gidiyor. Eski Mısır yazılarında cennet derken Amenti şahlığı öngörülüyor ki,
burada yeniden doğanlara Amenti şahı Nu-Usiri, yani Osiris Tanrısı yardım
ediyor (Е. А. Уоллис Бадж, «Египетская книга мёртвых»,
М-СПб, Ексмо, 2005, səh. 579, 580, 213). Amentu aynı zamanda Abtu [BT]
adlandırılıyor ve bu da Beyt [BT] anlamında Allah'ın Evi demektir. Bu Evde
Ra-Amon Allah'ı, kendisinin Ra güneş şahsında yaşıyor ve Usiri/Osiris deyince
de “İssi-Ra”, yani Ra Tanrısının ruhu, kalbi öngörülüyor.
İslam'da “İssi” sembolü “Üzze” gibi, Amenti
simgesi ise Amentü, Manat, Mund ve b. olarak kalmıştır. İslam'da imanın kökleri ve temeline
Amentü denir ve “Ben
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere,
hayır ve şerre - her şeyin Allah'ın yaratmasıyla olduğuna inandım” görüşünü
ifade ediyor. Âmentü kelimesi de “Amene”, “Amenû”, “Amenna” sembolünden oluşmuştur ki, bu da inanış anlamındadır. Kuran'da “iman edenler” sözü – “Amenû olanlar” olarak yazılıyor ve “ölmeden
önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenler” anlamında, “ölümden sonra ruhunun
Amon Allah'ı gibi cennete gitmesini isteyenler” demektir (Kur'an, 11:23,29,
22:54, 49 : 14 ve b.). İmanın köklerinin ve temelinin Amentü [MN-T]
adlandırılması, Allah deyince Eman-Atanın [MN-T], yani Mısır'ın Ra-Amon
(Rahman) Allahının tasavvur edilmesi demektir. Allah'ın isimlerinden olan Mani, Mund, Münt-aqim ve b. isimleri de işte Eman Allahının adı ile bağlıdır.
Âmentü [MNT] sembolünün Manat [MNT] seçeneği ise araplarda
ilâhe ve hükümran Allah anlamındadır ki, güvene göre, o ölüm Allah'ı sayılmış
ve Kudüs'e giden yolda onun mabedinin üzerinde taş put olmuştur.
Âmentü, Amenû sembolleri Kuranda “Billah” simgesi ile birlikte de not
ediliyor ki, bu sembol de “Bi-Allah” (Vallahi - Va-Allah) anlamındadır. Billah
sembolü Besmele sembolünün kısa seçenegidir ve imam Ali'ye göre Besmele Ba
harfinden başlanıyor. Batın ilminde Besmele sembolü – “Göklerin sahibi olan
Allah'ın ruhu” veya “Gök çadırının sahibi olan Amon (Eman) Allah'ın ruhu” anlamına geliyor. Eski Mısır yazıtlarında Ba sembolü kuş anlamında firavunun gökte
ölümsüzlük kazanmış ruhunu bildiriyordu. Demek, “Amenû Billahi” deyince Amon Allahının
gökte, Allah karakterinde olan Ba ruhu anlaşılmalıdır (Kur'an, 49:15).
Bütün bunlar demekdir ki, vücudun fiziksel ölümünden sonra cennette
ölümsüzlük kazanan mukaddeslerin ruhları, Amon Allahının kurban ruhlarından
gökte yarattığı Amentü dünyasında yaşıyorlar. İman etmek veya “Amenû olmak” da
Amon Allahı'nın geçtiği yolu tekrarlayarak, onun gibi ölümsüzlük kazanmak
demektir. Yerküreyi kapsayan ve insanlığa hayat vermiş ilk maddenin “benzer
benzeri yaratır” ilkesine göre (homeopatik büyü), bu ortamda bir iş yapmak için
mutlaka taklit nesneyi olmalıdır. Yani mutlaka benzer bir şey olmalı ki,
insanın ruhu da bu yüzden onun gibi yapsın. Demek, “Amenû olmak” da, Amon
Allah'ı gibi olup, gökte görünmez kuş biçiminde ömrünü sürdürmek demektir.
Sıradan insanın “Amenû olması”,
İslam'ın ilkelerini yerine getirmesi demektir ki, sadece bu durumda sıradan insan
ilk maddeni “kandırarak”, kendini Amon gibi kaleme verip, Amon'un yarattığı gök
cennetine gidebilir. Bunun için namaz ve abdestin batıni mânâlarını anlamak
yeterlidir ( http://gilarbek.blogspot.com/2011/12/namaz-ve-abdestin-batini-anlami.html
).
Mısır'ın ilk firavunu sayılan Amon, gök cennetini - kendisi ve
türevlerinin sonsuz yaşamaları için yaratmıştır ve “Qor yoluyla gidenler”
denilen kutsallar nesli de onun türemeleridir. Bu nesilden ilave, şimdiki sıradan insanları da Amon, Kendisi'ne hizmet
için yaratmıştır (Kur'an, 51:56). Allah'a
iman eden sıradan insanların da O'nun gök cennetine gitmesi için, Amon - İslam
dinini yaratmıştır. İslam'ın yasalarına net amel
eden her insan da bu gök cennetine giderek burada ömrünü sürdürebilir.
Fakat burada bir temel mesele de, insanın bu dinin bâtınî anlamını
bilmesidir. Bu anlam, yaratılış işlemi değil, Allah'ın Kendisi hakkında genel
bilgidir. Bu o demektir ki, inanan insan, nereden gelip nereye gittiğini
bilmelidir. Eski Mısır yazılarında bu - Tanrıların, yani ilk maddeni oluşturan
unsurların ve gök dünyasını Yaratanların kimler olduğunu bilmesi anlamındadır.
İlk maddenin ilkesine göre,
sadece sırları bilen ona dönüşerek Allah olabilir. Çünkü Allah sırlar
dünyasıdır ve bu dünyayı bilen ona dönüp ebedileşir. Mısır'ın “Ölüler kitabı”
na göre, ölen insanın ruhu mahkeme salonundaki 42 hakimin karşısında Tanrıların
isimlerini bilmesini ve bir günah işletmemesini kanıtlamaya çalışmalıdır (bak. http://deadbook.narod.ru/e51.htm). Bugün hiç kimse, Allah hakkındaki genel bilgiye
bile sahip değildir. Bu ise o demektir ki, bugün mümin müslümanların da cennete
gitme ihtimali yoktur. Hz. Muhammed ümmetinin yetmiş iki fırkasının cehenneme
gitmesi de işte bununla ilgilidir.
Yetmiş iki fırkanın cehenneme gitmesi kaynaklarda Adem'in cennetten
kovulması gibi kaydediliyor. Tevrat'a göre Adem, Allah'ın emrini bozarak, “iyi
ve kötüyü anlama ağacı”nın meyvelerini yediği için cennetten kovulmuştur. Batın
ilminde bu sembol - Allah'ın ilahi ilminin, insan mantığı ile anlaşılması ve
hakikati tahrif etmesi anlamındadır. Bu, bizim bugün Kuran'a verdiğimiz zahiri mana
anlamındadır ki, bu da insanların gerçek Batın ilmini unutması demektir. Demek
ki, Adem'in cennetten kovulması, onun Allah hakikatlerini tahrif etmesi ve
zahirî mantığı esas tutması demektir. Bunun sonucunda insan nereden gelip
nereye gittiğini bilmiyor. Bilmemek ise belirsizlikdir ve hiçbir yere
götürmüyor.
Hıristiyan kaynaklarına göre bu yasa bir de ahirette sona yetecek ki,
İsa peygamber gelip eski sırları açacak. Onun döneminde gökte ikinci Atum
Allah'ı oluşacak ve bu ruhlar dünyasının sahibi de İsa olacaktır. İslam'da imam
Ali olarak bilinen bu El Allah'ında (gök Vilayetinde) ölmüş ruhlar yeniden
dirilecek. Eski Mısır kaynaklarında Şu Allah'ı, yahudilerde Yeşua, müslümanlarda
ise Şii adlandırılan İsa peygamber ahirette insanlarla yeni sözleşme ("Yeni
Ahit") yapacak ve insanlar onun
aracılığıyla yeniden cenneti kazanacaklar. Kuran'da, değiştirilecek bu cennet
ikinci cennet sayılıyor (Kur'an, 14:48, 55:46,62).
Önceki makalelerimde ben yazdım ki, cennet anlamında olan gökteki
Gayb âlemi, diğer kaynaklarda Albaniya (Kafkasya Albaniyası) gibi kaydediliyor
ve bu da nizarilerin Alamut kalesinin yerleştiği Alban dağının üstünde
yaratılmıştır. Alban [L-BN] sembolü, sadece sessiz harflerin anlam ifade ettiği
Ledün (Batın) ilminde “Nebi-Eli” [NB-L] anlamına da gelir ve bu da
peygamberlerin yaşadığı cennet anlamındadır. I Şapurun (III yy) yazılarında,
Yunan seçeneğinde “Albaniya” gibi belirtilen ülke - parfiya seçeneğinde Ardan
[RDN], yani İordan [RDN] gibi, Kartirin (III yy) yazısında ise Aldan [LDN]
olarak tarif ediliyor (Г. А. Гейбуллаев, «К этногенезу Азербайджанцев», Б.
1991, sayf.58). Aldan [LDN] simgesi ise Ledün [LDN] sembolü gibi “Din Eli”
[DN-L] fikrini belirtiyor ve bu sembol en eski Mısır yazılarında “Nut Eli” [NT-L]
anlamında Nut göğünde yaratılmış Eli, Vilayeti bildiriyordu.
Ermeni kaynaklarına göre, Albaniya ülkesi - eski dünyanın en şöhretli
nesli olan Gelarküni soyundan kimseye miras olarak ebedi verilecek ve işte
burada İsa peygamberin haç ağacı yeniden insanlara hayat verecektir. İslam'da
cennet ağacı olarak bilinen bu ağaç, Ba ruhlarının kuş şeklinde yaşadığı hayat
ağacıdır. Albaniya da, eski Mısır'da Benu biçimi almış Ba-Allahlarının
(İslam'da Billah/Vallahi) yaşadığı El (El-Benu/Alban) demektir.
Yazdıklarımızdan böyle sonuca vara biliriz ki, yetmiş iki fırka
ehlinin cehenneme gitmesinin temel nedeni, onların Kur'an'ın bâtınî değil,
zahiri anlamına üstünlük vermesi ve Allah hakkında en sıradan şeyleri bilmemesidir.
İnsanı - kendisine hizmet için yaratmış Allah'ı tanımamak, çocuğun babasını
tanımaması gibi değerlendiriliyor ki, bu da Yaratıcı Allah'a yapılan
saygısızlık, O'na şirk koşma demektir. Bunun esas sebebi ise, din adamlarının
İslam'ı kendi bildiği gibi anlatmaya çalışması, yani tahrif etmesidir. İslam
dini - Allah ilminin en kâmil durumda insanlığa takdim omunmuş seçeneğidir ve
sufi kitaplarında bunlar açıkca anlatılıyor.
Bu kitapları anlamayan din adamları, kendi çıkarlarına göre İslam'ın batıni değil,
zahiri anlamını öne çekmiş ve bununla da, bütün gerçek müminlerin cennete gitmelerine
engel olmuşlardır.
Eski sırların açıklığa kavuşduğu günümüzde, din “adamları” Kur'an'ın
batıni anlamlarını bilmedikleri için, bu konuda konuşmak bile istemiyor ve bile
bile müminlerin cehenneme gitmelerine neden oluyorlar. Sıradan insanlar ise,
Muhiddin İbn Arabi'nin yazdığı gibi mantıksız ve dini savadsızdırlar ve bu
nedenle de kendi kendilerini aldatıyorlar. Eğer insan Tek Allah'ın kim olduğunu
bilmiyorsa, İslam'ın zahiri anlamının kurallarını körü körüne icra ediyorsa, bu
ona esas vermiyor ki, Amon Allah bu insanların ruhlarını, O'nun Özel Mülkü olan
Cennetine alsın. Cennet - Amon Allahının zahmetle gökte yarattığı Mülküdür (Meleküt
alemi) ve oraya sadece Amon Allah'ına itaat ve secde eden insanlar gidebilir.
İnsanlar ise cahillikten kendilerine mücerret Allah yaratmış ve ona itaat ediyorlar.
Bu nedenle eski kaynaklarda bugünkü ahiret dönemi cehalet ve putperestlik
dönemi olarak adlandırılıyor.
Yazılanlara göre ahirette Amon Allah gökte yarattığı ruhlar
dünyasını, kendi istediği bir insana verecektir ki, Şii ezoterizminde bu insan
imam Ali olarak sunuluyor. Yahudi kaynaklarında Musa, Hıristiyanların ise İsa
adlandırdığı bu insan öldükten sonra, onun ruhu gökteki El Allah'ına dönüşecek
ve kendisinin gök Vilayeti'nde, sadece ona itaat edenlere ölümsüzlük
verecektir. Bu o demektir ki, ahiretten sonra insanlar yeniden cennete gide bilecekler
ve bunun tek şartı da İsa peygamberin insanlarla yeni bağlanacak Ahde (Yeni
Ahit) sadık olmalarıdır.
Bütün bunlar hakkında daha geniş bilgiler ve kesin olgular, yazarı
olduğum “Batıni-Kur'an” kitabında ve makalelerimde açık şekilde veilmişdir.
Firudin Gilar Beg
www.gilarbeg.com
Комментариев нет:
Отправить комментарий