(Video seçenegi burada: http://www.youtube.com/watch?v=PatE9Gu6o7w )
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i derinden araştırdıkça ortaya çok sayıda cevapsız sorular çıkıyor. Modern mantıkla izahı mümkün olmayan bu sorular gösteriyor ki, biz bu kitapta yazılanların gerçek manasını hala idrak etmedik. Kuran'da hangi olaylardan ve kimlerden bahs edildiği bugün de karanlıktır. Biz bu karanlığa ışık düşürmek, çok sayıda soruların bazılarına cevap bulmak amacıyla inceleme yapmak kararına vardık ve sonucu size sunuyoruz.
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i derinden araştırdıkça ortaya çok sayıda cevapsız sorular çıkıyor. Modern mantıkla izahı mümkün olmayan bu sorular gösteriyor ki, biz bu kitapta yazılanların gerçek manasını hala idrak etmedik. Kuran'da hangi olaylardan ve kimlerden bahs edildiği bugün de karanlıktır. Biz bu karanlığa ışık düşürmek, çok sayıda soruların bazılarına cevap bulmak amacıyla inceleme yapmak kararına vardık ve sonucu size sunuyoruz.
Kuran arapça yazıldığı için bugün kabul edilmiştir ki, bu kitap araplarla
bağlıdır. Fakat Kuran'da yazılanlara göre bu kitap İsrailoğullarına, yani yahudilere
gönderilmiştir. Kur'an'da adı en çok geçen peygamberlerin hemen hepsi yahudilerdir.
Eğer bu kitapta Musa peygamberin ismi yaklaşık 128 kez, İbrahim'in adı - 55, İsa'nın
adı - 23 kez geçiyorsa, Hz. Muhammed'in adı burada toplam 4 kez geçiyor.
Kuran yazıyor: "Haberiniz olsun ki bu Kur’an Benî İsraîle ihtilâf
edip durdukları şeylerin ekserisini anlatır... Andolsun biz İsrailoğullarını
güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik.... Andolsun
ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. İçlerinden on iki başkan
göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı
dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve
Allah’a güzel borç verirseniz, andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi,
zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr
yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur.... Biz İsrailoğullarını oymaklar
halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa’dan su isteyince ona:
"Asanla taşa vur" diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes
içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve
bıldırcın indirdik, "Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından
yiyin" dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine
zulmediyorlardı... Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde alemlere üstün
kılmıştık... And olsun ki Biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik
verdik; onları temiz şeylerle rızıklandırdık; onları dünyalara üstün kıldık....
Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi
denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz
Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir"
(Kur'an, 27:76, 10:93, 5:12, 7:160, 44:32, 45:16, 2:47,122,40, 6:165).
Kuran ayetlerinin açıklaması şu ki, Allah İsrailoğullarını Kendine eşit
tutmuş ve onları on iki topluluğa ayırmıştır. Onlara güzel topraklarda yer
vermiş, Allah'ın koyduğu kurallara amel ettikleri halde onlara cenneti vaat
etmiştir. Ayrıca, Allah İsrailoğullarına sıradan insanların bilmediği ilim
vermiş ve bu bilime göre de onları diğer insanlardan üstün kılmıştır. Bu
demektir ki, Allah İsrailoğullarını farklı yaratmıştır ve onlar Allah'a denk
tutulan kutsallar neslidir.
Allah'ın, İsrailoğulları'nı âlemlere üstün ve sıradan insanlardan farklı
yaratması, bize Aleksandriyalı Filonu hatırlatıyor. Filona göre, Allah iki
çeşit insan yaratmıştır: Allah'ın karakteri ile önce oluşmuş insan (1) ve
formalaşdırılmış insan (2). Filon, Allah'ın karakteri ile önce oluşmuş insanı
"Gök insanı" adlandırıyor ve bildiriyor ki, Allah onları ilk
materiyadan (ana madde) yaratmıştır ve onlar ölümsüzdürler. Sıradan insan olan
"Yer insanı" ise "usta" aracılığıyla elle yaratılmıştır (3).
Eflatun'un "Timey" eserine göre de ilk insanları (Tanrıları)
Allah kendisi yaratmıştır ve ona göre de onlar ölümsüzdürler. Sıradan
insanların oluşturulmasını ise, Allah kendi yarattıklarına havale etmiştir.
Kuran'da da bu konuda bilgi vardır: "O, sudan bir insan yapıp, ona akraba
erkek ve kadın yarattı. Allah gerçekten kudretlidir» (Kur'an, 25:54). Bu demektir
ki, ilk insan sudan, yani ilk materiyadan yaratılmıştır ve bundan sonra erkek
ve kadın, yani sıradan insanlar yaratılmışdır.
Böyle anlaşılıyor ki, İsrailoğulları sıradan insanlardan farklı
yaratılmış gök insanının neslidir. Gök insanı deyince, eski kaynaklarda
Mezopotamyanın ünlü şahlar nesli olan kutiler sülalesi anlaşılıyor. Kuti
şahlarının hakimiyeti en eski dönemlerde gökten yere inmiştir (4). Arap kaynaklarına göre ise gökten yere enmiş
insanlar, Salman bin Rabianin önderliğinde gelmiş İran halkıdır (5). Bu
demektir ki, İsrailoğulları İran arazisinde yaşamış Kuti şahlarının neslidir.
Sufizmde ve eski dilcilik biliminde, Kuti [KT] sözü Huda [HD]
kelimesi ile aynı anlamlıdır. Allah anlamına gelen Huda sözünden ise "yahuda",
yani "yahudi" kelimesi ortaya çıkmıştır. Babil tarihçisi Berossa
göre, kutilerin 21 şah sülalesi midiyalı olmuşlar (6). Psevdo-Lukiana ("Ebediyaşarlar")
göre midiyalıların arasında maq adlandırılan peygamberler grubu var ki, onlar
kendilerini Allah'a adamışlardır. Bu ise şunu gösteriyor ki, İsrailoğulları
denilince, eski İran, şimdi ise Azerbaycan adlandırılan bölgede yaşamış ve
peygamberler sayılan Midiya maqları tasavvur olunmalıdır. Diğer kaynaklara göre
maqlar, Mezopotamya ve Haldeya (keldani) sihirbazlarıdır. Ebu Reyhan Biruni haldeyleri
İran şahları olan Keyani ve Ahamanilerin nesli gibi tarif ediyor (7). Böyle
anlaşılıyor ki, İsrailoğulları gerçekten göklerden inmiş şahlar ve peygamberler
neslidir.
Eski Ahit'e göre, Midiya ülkesine yahudileri assuriyalılar taşımışlar
(8). El-Mukaddasi de bildiriyor ki, Midiyada yahudiler hıristiyanlardan
fazladır (9). Ünlü ingiliz bilim adamı Arthur Kestler 1976 yılında Amerika'da
yayınlanan «On üçüncü boy" kitabında tüm dünyaya kanıtladı ki, yahudiler
şimdiki İordan topraklarından değil, arilerin vatanı olan Kafkasya'dan
çıkmışlardır. Asıl yahudiler ise Hazar türklerinin hakanı ve türk beğleridir
(bey) (10). "Kitabi-Dede Korkut" da türk beğleri - "Erenler
Evreni", "Ademiler Evreni" olarak adlandırılıyor ki, bu da
"erenler yahudisi", "Ademiler yahudisi" anlamındadır. Bu
kitaba göre, övünerek "Dünya benim" diyen beg-erenler dünyanın
sahipleridir (11). Bu ise şunu gösteriyor ki, Midiya ülkesinde yaşayan
İsrailoğulları, dünyanın sahipleri olan türk hakanı ve türk beglerinin (bey) neslidir.
Kuran'da, ilimlerine göre üstün yaratılan İsrailoğulları yerine,
diğer yerde basiret gözü açık olan özel topluluktan söz ediliyor ki, Allah'ın
sırlarını ancak onlar biliyorlar (Kur'an, 45:20, 10:6, 7:181). Kuran'ın
"Mağara" suresine göre, Allah'ın gizli sırlarını bilenler Doğu'da yaşamışlardır ve Allah onlarla Kendisi
arasında perde yaratmamıştır (Kur'an, 18:90). Nikolay Rerih eski sırları
bilenleri - "Büyük sırları bilen Büyük Azeriler" adlandırıyor ve yazıyor
ki, bu sırlar insanlara açıldıktan sonra hayat tam değişir (12). Bu ise o
demektir ki, İsrailoğulları denilince, Allah'ın gizli sırlarını bilen ve özel
ezoterik bilimleri olan Midiyanın batıni türkleri öngörülüyor. İslam
ezoterizminin ünlü araştırmacısı Anri Korben şu sonuca varmıştır ki, birçok
İran kökenli teknik terimlerin varlığı onu gösteriyor ki, şii ezoterizmi
İran'da, müslümanlıktan da önce olmuştur.
İslam'da Kuran'ın gizli
anlamı batın (iç) adlandırılıyor ve onun zahiri anlamının tersi olarak kabul edilmektedir.
Batıni anlamla ilgili Hz. Muhammed'in şu hadisi, bütün önemli kaynaklarda vardır:
“Kuran'ın bir dış görünüşü (zahiri) bir de batnı (iç derinliği) vardır. Bu batnın ardından
da başka bir batın (iç anlam) gelir. Birbiri içinde yer alan gökküreleri
biçiminde bu batnın da başka batnı (derinliği) bulunur. Böylece, yedinci batıni
anlama kadar varılır.” Demek, Midiya nüfuslu ismaili-bâtıniler, Kur'an'ın en
derin katlarının anlamını bilen Azeri türk beyleridir.
Batıni sırla ilişkin hadislerin birinde belirtiliyor ki, Hz. Muhammed'in
yakınlarından olan Abdullah b. Abbas bir kez insanlar arasında dedi ki:
"Eğer ben Kur'an'ın bu ayetinin (65:12) peygamberden duyduğum izahını
söylersem, siz beni taşlarsınız". Bu demektir ki, Kur'an'ın batıni anlamını
sadece hazırlıklı kişilere söylenebilir. En eski kaynaklarda batın ilminin herkese
anlatılması yasaklanmıştı. Assur-Babil literatüründe bu konuda metinde sık sık
bu ifade tekrarlanır: «Sadece arifi sen bununla tanıdık edebilirsin, arif
olmayanlar bunları bilmemeli!». Hıristiyan âlimlerinden olan İppolit de bâtınî
sırrın saklı tutulması ile ilgili onun özel taleplerini iletiyordu: «Göz görmeyen, kulak işitmeyen,
kalbe damlamayan ve herkesten yüce olan büyük saadeti bilmek istiyorsan, bu
öğretinin gizli saklanmasına and iç». Böyle anlaşılıyor ki, eski Midiya
ülkesinde yaşayan ve Allah'ın gizli sırlarını bilen İsrailoğulları, kaynaklarda
"bâtıniler" olarak adlandırılan ismaili şiileridir.
Eski Ahit'te izmailli, yani İsmaililer derken, İbrahim peygamberin Hacerden
olan oğlu İsmail'in türevleri öngörülüyor ve bu aşiretin şehzadeleri 12 kişi
olmuşlar (13).
İsrailoğulları'nın bu on iki başkanı, ismaili şiilerinde On iki imam veya Oniki
Pir olarak kalmıştır ve bunlar "İsna Aşeriye" adlanıyorlar.
Kendilerinin gizli felsefesi olan ismaili imamlarının görevi, peygamberimizin
yolunu devam etmek, insanların dünyevî ve ahiret hayatlarını gizli felsefeye
uygun idare etmektir. İmam Ali'den (yahud. El Allah'ı) başlayan bu Oniki Pir,
imam Mehdi Sahib ez-Zamanla bitiyor ve bunlara mutlak itaat şiiliyin temel
şartlarındandır.
Tevrat'a göre izmaililer Madiamın Qalaad ilinde yaşıyorlar (14). Kaynaklarda
Madiam deyince Midiya, Qalaad deyince ise aşırı şiilerin Qulat eli öngörülüyor.
Demek, Qalaad izmaillileri, imam Ali'yi Allah kabul eden ve batıniliye hayat
vermiş Gel (Qaliye – Qulati-Şia) kavmidir.
Eski Ahit'te Qalaad - Allah için özel bir yer sayılıyor ve Allah Qalaadı
- "Benim Qalaadım" adlandırıyor (15). Bu ise o demek oluyor ki, Allah'ın bâtınî sırlarını
bilen ismaili türkleri gerçekten de Allah'la ilgili olan nesildir ve Allah onların
topraklarını Kendi toprakları sanır. Ünlü sufi Şihabeddin Yahya Sühraverdiye
göre ise bâtınî sırları bilen türkleri Allah kendisi himaye ediyor.
Kaynaklarda "ledün ilmi" de adlandırılan ismaililerin batın
ilmi, yerküreyi kapsayan ilk materiyanın (ana madde) ilkeleri temelinde kurulmuştur.
Bu yasalara göre bütün insanlığa hayatı, sufilerin "Hu" olarak
adlandırdıkları ilk materiya vermiştir ve bütün varlıklar da bu maddenin gerçekleşmesinden
yaranmışlar. Bâtın ilminde sadece sessiz harfler özel anlam ifade ediyor ve
sağa, sola okunmasına rağmen aynı anlama geliyor. İlkin materiya kolaylıkla
dört unsure dönüştüğü için, onun sembolleri olan benzer sessiz harfler de aynı
fikri ifade ediyor. O aynı zamanda göze görünmez maddedir ve onu sadece ekstaz
durumunda görmek mümkündür. Bu nedenle "H" sessizi, eş anlamlı
"K", "K", "G", Ğ " sessizleri gibi
kaynaklarda bazen yazılır ve bazen de yazılmıyor.
Belirtmek isterim ki, tüm eski yazılar batıni mantıkla yazılmıştır ve
onları anlamak için kelimeleri bu mantıkla inceleyip, gizli anlamına varmak
gerekir. Bu ilim en eski zamanlarda sofi (bilgelik) adlanıyordu, günümüze ise
sufi ilmi gibi gelmiştir. Sufiliğin Hurufi akımı ta sessiz harfler ilkesini
esas tutan akımdır.
Sufiliğin Beka, yani beglik (bey) seviyesinden indirilen bu dile ise Rabbların
[RBB], yani Allah ve peygamberin dili olduğu için Arap [RB] dili denir.
Kuran'da açık yazılmıştır ki, bu kitap Âlemlerin Rabbinin indirmesidir ve apaçık
arapça Rûh-ül-Emin tarafından indirilmiştir (Kur'an,26:192-196). Burada «Rûh-ül-Emin»
deyince, eski Mısır'ın firavunu "Amon'un ruhu" anlamı tasavvur
olunmalıdır ki, O gökte Ra güneş diski yaratmıştır. Kendisi fiziksel öldükten
sonra onun ruhu göğe kalkarak Ra diski ile birleşmiş ve Ra-Amon, yani Rahman
Allah'a dönüşmüştür. Dilimizdeki "Vahiy" [VH-Y] sembolü de Beka/Beg
(rus. Boq) [BK/BG] simgesinden oluşmuştur. Oğuz atasözü olan "beglik
veriliyor, kahramanlık ise savaşta kazanılıyor» deyiminden de anlaşılıyor ki, beglik,
vahiy gibi Allah tarafından verilir.
Abu Usman el-Cehizin “Hilafet ordusunun menkibeleri ve türklerin
faziletleri” eserine göre de, Arap deyince konu kimsenin milliyetinden değil, bir şekilde
olmuş insanın, değişerek diğer şekil almasından, yani ölümünden sonra 124 bin
peygamber gibi, vücut şeklini değişip göklerde yeni şekil almasıdır. Demek, arapça
- cennette konuşulan dil, yani ilk materiyanın (ana madde) “birim dil”i anlamındadır
ki, burada araplar derken cennet ehli olan Rabbler (peygamberler)
anlaşılmalıdır ve b. (16).
Bilindiği gibi, Muhammed peygamber, Ali ve ailesi islamda el-Beyt [L-BT]
adlandırılıyor. Batınilikde el-Beyt deyince, aile akrabalığı değil, "gizli
ilim, bilgi ve hikmet evinin ailesi" ("Beyt el-bilim ve'l-marifet
ve'l-hikmet") öngörülüyor ki, bu da Kuran'ın batıni anlamını bilenler
anlamındadır. Sufizmde el-Beyt [L-BT] sembolü yahudi seçilmişlerinin Levit
[LVT] sembolü ile aynı anlamlıdır. Tevrat'ta Allah levitleri "Benim levitlerim"
adlandırıyor ki, bu da onların Allah'ın seçilmişlerinin (yahudi) nesli olması
anlamındadır (17). Levit [LVT] sembolü batın ilminde tevil [TVL]
sembolü ile aynı anlama geliyor ki, bu da Kuran'ın batıni anlamına verilen izahı
bildiriyor. Buda demektir ki, yahudilerin
Levit adlandırdıkları Allah'ın seçilmişleri, islamın el-Beyt
adlandırdığı imam Ali'nin ismaili begleridir ve işte onlar Allah'ın gizli
ilmini bildikleri için ehli el-Beyt, yani Allah Evinin halkı adlandırılıyor.
İsmail'i batınileri kaynaklarda nizariler, deylemler, seyyidler ve b.
isimlerle de adlandırılıyor. Kaynaklara göre, deylem-nizari devleti İran'ın Alamut
kalesinde oluşmuştur. Çeşitli kaynaklarda bu ismaililer - melahi, el-mülhid,
el-melahid ve b. gibi kayıt ediliyorlar. Alamut [LMT] semboli sufizmde El-Muta
[L-MT], yani "Midiya eli" anlamına geliyor. Melahi, el-mülhid, el-melahid
[MLH/MLHD] ve b. sembolleri ise melek ve melekût, yani melekler [MLK/MLKT] dünyası
(yahud. Malhut) fikrini belirtiyor. Bu ise onu bildiriyor ki, melekler nesli sayılan
ismaili türkleri, üstünde melekût dünyası, yani ruhlar alemi yaratılmış Midiya
elinin sakinleridir. Kuran'da melek kelimesi yaklaşık 88 kez kullanılıyor ki,
bu da Kuran'ın ismaililerle bağlı olması demektir. Demek ki, Midiya kalesi
deyince, aşırı şiilerin Gel elinin üstünde yaratılmış melekler (melekût)
dünyası anlaşılmalıdır.
Tarihçi M. Horenatsi bildiriyor ki, Gel ismi, Yerusalim kenti inşa edildikten
sonra ona verilen isimdir. Ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde
Süleyman peygamberin inşa ettiği Yerisalim kentinin eski Midiya ülkesinde
yerleşmesini çok sayıda olgularla ispat etdim.
Türk alimi Cihangir Gener "İsmaililik ve Templiyerler"
makalesinde, Süleyman mabedi varisleri sayılan Haçlıların ismaili şiilerle
ilişkisinden yazıyor ve bildiriyor ki, hıristiyanların batıni doktrin tapınağı
olan Yeruşalim'i korumak isteyen haçlılarla ismaili-assasinler aynı ideolojiye hizmet
ediyorlardı. Tesadüf değildir ki, "Gül ve Haç Kardeşliği"
(Rozenkreyser Ordeni) mistik örgütünün kurucularından sayılan ve Kral Mason Ansiklopedisinin
yazarı olan mason Kennet Makkenzi, ismaili piri Hasan b. Sabbah'ın mistik
ordenini - mason ordeni adlandırıyor. Asıl Yerusalim'in Midiya ülkesinde
yapılmasını ve burasının da hep türk beylerinin elinde olmasını dikkate alırsak
anlarız ki, masonluk kendi kökünü bu ismaili-batınilerin gizli ilminden almıştır.
İsmaillilerin Gel, Qulat ve diğer sembolleri de masonlukta Gilde, Kollegia ve b.
sembollere dönüşmüştür.
Gel elinin meleklerle bağlılığı, kaynaklarda Herkülle
ilişkilendiriliyor. Rivayete göre, Herkül Gel şehrine (Qileya) gelerek burada
yarımkadın-yarımyılan Yehidna ile şiftleşiyor. Bu ilişkiden skif (sak) şahları
ve melekler nesli oluşuyor. Kaynaklarda bu nesil "yılandan (ejder) doğmuş
midiyalılar" adlandırılıyor.
Hıristiyanların angel, arhangel, Yevangel ve b. sembolleri de Gel eli
ile ilgilidir. Strabona göre, eski dönemden felsefe ve astronomi ile uğraşan
medyumlar Geliopolda, yani Gel şehrinde yaşıyorlardı (18). En eski evsunlar
da Geliopol medyumları tarafından tertip olunuyordu. Eski Mısırlıların
"Ölüler kitabı" na göre ise Gel kentinden çıkan Ptah (türk. yafet)
Allah'ı şimdi de yaşıyor ve işte burada Osiris, yani Oziri Tanrısı'nın vücudu
uyuyur. Metinlere göre Allah, gökteki ruhlar dünyasını, Geliopol kentindeki Ra
Güneşi'nin mabedinin topraklarındaki ilk tepeden yaratmaya başlamıştır. Bu ise o
demektir ki, Alamut, yani Midiya kalesi gibi belirtilen melekût dünyası, eski
Mısır'ın Ra-Amon (İslam'da Rahman) Tanrısı'nın gökte yarattığı "Qeb",
yani Gayb âlemidir.
Qeb [QB] sembolü Tevrat'ta Yakup [Y-KB] adı gibi
yazılıyor. Bu kitaba gore, Yakup peygamber Allah'la güleşiyor ve Allah
onun adını değişip İsrail koyuyor (19). Eski Ahit sözlüğünde «izrailli" sözü, Zaradan türediği
için «Zaranın üremesi» anlamına geliyor. Kaynaklarda bu ad, yukarı Mısır'ı
yöneten ve her iki toprağın başkanı olan Oziriye, yani Osiris Allahına ait
oluyor. Demek, Zara/Oziri adı Osiris tanrısı'nın adıdır ve İsrail/İsrail
deyince de Oziri-Eli/Usiri-Eli öngörülüyor. Yakup adının İsrail'e dönüşmesi de,
gökte yaratılmış Qeb aleminin sonradan "Osiri tanrısının eli"
adlandırılması demektir.
Oziri hakkındaki rivayette denir ki, Oziri Allah'ı dünyanın oluşturulması
zamanı Qeb ve Nut Tanrılarından doğuyor.
O doğduğu zaman tapınaktan kudretli ses geliyor ki, dünyaya Büyük hükümdar,
Allah gelmiştir. Bu ise demektir ki, "İsrailoğulları" deyince, Oziri
Tanrısı'nın gökteki melekût ilinden gelmiş şahlar nesli tasavvur edilmelidir.
Tarihçi B. A. Turayev Aziru,
yani Oziri şahlığını amoreyler ülkesi olan Kadeş gibi yazıyor ki, bu da ismaili
batınilerin Kadus elidir. Sigmund Freyd, "Bu insan Musa'dır"
kitabında Musa peygamberi Kadeş kâhinlerinin atası adlandırıyor. Tevrat'ta
Kadus/Kâdeş eli cennet arazisi gibi gösteriliyor ve yahudilerin esas
şehirlerinden biri sayılıyor. Kâdes/Kadeş sembolünden ise müslüman ve yahudilerin
“kutsal” (kuddus/kodeş) kelimesi ortaya çıkmıştır.
İsmail'i batınilerini kaynaklarda nizariler de adlandırıyorlar. Hıristiyanlık
döneminde bu sembol nazarey gibi yazılıyordu ve hayatını Allah'a adamış
insanlara ait ediliyordu. İsa eli anlamında olan Nasara sembolü de mehz nizar
simgesi anlamındadır. Ben "Batıni-Kur'an" kitabında ve makalelerimde ispat
ettim ki, nizari, ensari, nasara ve b. semboller, eski Mısır kaynaklarında
Nu-Usiri, Nu-Oziri gibi belirtilen Osiris Tanrısı'nın Gel iline aittir. Bu gün
pir, bey, seyyid, şıh adlandırılan Azeri kutsalları da, en eski kaynaklarda
nazorey, nasara, ensar ve s. gibi yazılmış yahudi seçilmişleridir.
Kuran yazıyor: “Meryem oğlu İsa: "Ey İsrailoğulları! Doğrusu
ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı
Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim"
demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: "Bu, apaçık bir
sihirdir" demişlerdi” (Kur'an, 61:6).
Araştırmalar gösteriyor ki, hıristiyanların İisus Hristos
adlandırdıkları İsa Allah'ı kaynaklarda imam Ali ile değiştirilir. Şiilerin
Ali-Allahi mezhebinde de Ali'yi Allah olarak kabul ediyorlar. Sufi dahilerinden
olan Muhiddin İbn Arabi, imam Ali'nin yerine İsa'yı - "mutlak vilayatın
mührü" adlandırıyor ve böylece, imamlık ve hıristiyanlığın
fonksiyonlarının örtüştüğünü bildiriyor. Arabi, varis simgesi altında, Allah'ın
"Kün" ("Ol!") komutu ile oluşmuş İsa'yı ve onun obrazlarını
öngörüyor. Kuran'a göre, Allah Adem'den sonra sadece İsa peygamberi
"Kün" emriyle yaratmıştır. Hadislere göre de Muhammed peygamber
sadece Meryem oğlu İsa'yı kendine yakın biliyor. Böyle anlaşılıyor ki, Muhammed
peygamber İsa'yı - imam Ali karakterinde kabul ediyor.
Muhammed peygamber kendisi kaynaklarda "iki dünyanın şahı"
olarak adlandırılıyor ki, bu da onun Aşağı (yer) ve Yukarı (gök) Mısır'ın şahı
olan Amon Tanrısı'nın karakterinde olması demektir. Ünlü sufi Gazali'ye göre,
Muhammed peygamber Gök insanıdır ve Kozmik güç sayılıyor. Evrenin
kural-kanununun sağlanması ondan aslıdır. Peygamber'in kutsallar nesli ise bu
Kamil İnsanın karakteri ile oluşturulmuştur. Gök insanı deyince, eski Mısır'da yaratılmış
kozmik boyutlu Atum Allah'ı öngörülüyor ki, sonraki kaynaklarda Atum adı Adem
olarak kalmıştır. Demek, pir, bey, seyyid, şıh ve b. adlandırılan türk
kutsalları gerçekten sıradan insanlardan farklı olarak, Allah'ın karakteri ile
yaratılmışlardır ve bu yüzden de daha önce onların emirleri hayata geçiyordu.
Tevrat'a ve b. yazılara göre de, ilk insan yarandığında dünyanın bir
ucundan öbür ucuna kadar olmuş ve sadece günah ettikten sonra Allah elini koyup
onu küçültmüştür (20). Eski Sümer metinlerinde Luqal gibi bahs edilen bu kozmik
boyutlu büyük insan aynı zamanda Allah rolünde gösteriliyor. Sufizmde Luqal
[L-QL] sembolü "İlah-Eli" [LH-L] gibi de açıklanıyor ki, bu da Allah
(El-İlahi) [L-LH] sembolü ile aynı anlamlıdır. Eski yazılarda «Nam - Luqala»
sembolü altında, zaman başlangıcında Gökten emanasiya gibi indirilen, yüzyıllar
boyu bir şahdan diğerine kesintisiz aktarılan ve "Şah Listesi» öğretisinin
temelini oluşturan ilahi, birim ve ebedi «şahlık» öğretisi belliydi. Bu ise o
demektir ki, Kuti türklerinin soyu Sümer ilahları olan Luqal neslidir.
Muhiddin İbn Arabi "Büyük İnsan" sembolü altında kozmik
Adem'i, yani vücudu bütün varlıkları kapsayan eski Mısır'ın Atum Allahını
öngörüyor ve bu insanı Allah adlandırıyor. Böyle anlaşılıyor ki, Muhammed
peygamber Luqal, yani, eski kaynaklarda Allah anlamında olan kozmik insandır.
Son dönemin araştırmacıları bildiriyorlar ki, Muhammed peygamberin
hayatı ile İsa, Musa peygamberlerin hayatında çok benzer yönler var (21). On
dokuzuncu yüzyılda Polonya manastırında bulunmuş "Yanıçarın yazıları"
nda ise Muhammed peygamber ahiret gününde dirilecek insan gibi gösteriliyor. Bu
ise o demektir ki, Muhammed peygamber de İsa peygamber gibi, eski kaynaklarda
"ölüp dirilen" Osiris, Attis, Adonis ve b. Allahların karakteridir.
Belirtmek isterim ki, Muhammed [MH-MD] semboli sufizmde
"Maq-Mada" [MQ-MD], yani "Midiya mediumu" olarak da
açıklanıyor. Midiya şahlığının başkenti Ekbatan ise yahudi dilinde
"Ahmet" gibi sesleniyor. Sufizmde Ahmed [HM-D] semboli, Mehdi [MH-D]
sembolü gibi - Mada/Midiya [MD] sembolleri ile aynıdır. Bu sembol ise Adem [DM]
gibi de okunuyor ve vücudunda ruhlar dünyası olan eski Mısır'ın Atum Allah'ı
anlamına geliyor. Belirtmek isterim ki, eski Hint, Yunan, Ermeni ve b.
kaynaklarda kozmik gök insanının vücudu ruhlar dünyası olarak anlatılıyor (22).
Bu ise o demektir ki, Muhammed peygamber, vücudunda ruhlar dünyası olan eski
Mısır'ın Atum Tanrısı'nın karakteridir.
Sufizmde "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Onun Resulüdür"
şehadeti daha derin anlamlara sahiptir. Batınilikde Resul [RS-L] sembolü İsrail
[SR-L] sembolü ile aynı anlamlıdır ve yazdığımız gibi Osiris/Usiri Tanrısı'nın
eli anlamındadır. Kuran'da (25:38, 50:12-14) Resul sembolü Res Eshabi ve Ressli
gibi de gösteriliyor ve bize bu sembol Rus gibi de tanıdıktır. Rus sembolinin
şimdiki rus milletine aidiyeti yoktur. Eski kaynaklarda Rus sembolü altında,
Kafkas dağlarındaki Güneş Allah'ının tapınağı ve Allah'ın tahtının bulunduğu
arazi kastediliyordu (23). Ruslar ise "ölümsüz ve sonsuz yaşamı
olanlar" adlandırılıyordu. Rusların "Hümayun nağmeleri" anıtı'nda
denir ki, tüm Rus toprağı qana bulaşmış ve buranın her taşında kan damlası var.
Kan akınından başı göklere ulaşan ağaç yaratılmıştır. Onun gövdesinin yanında
ise gök Allah'ı Svaroq duruyor. Demek, göklere kadar yükselen Rus toprağı dünya
ağacı anlamındadır ve o kandan oluşmuştur. Eski Mısır'ın "Ölüler
kitabın"da denir ki, Allah kurban töreni geçirerek, kendi kurbanlarını Beyt-te
yerleştiriyor ve Allah'ın tahtı için sular oluşturuyor. Bu ise o demektir ki,
Kuran'da Resul gibi belirtilen Rus-Eli sembolü - gökteki ruhlar dünyası
anlamındadır ve o kurban ruhlarından oluşmuştur. Sufizmde Yerusalim [RS-LM]
sembolü de İerus-Alem [RS-LM], yani "Rus alemi" gibi de okunur.
İsrail de kaynaklarda Eres-İsrail, yani Rus-İsrail adlandırılıyor.
Demek ki, "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun
resulüdür" ifadesi batınilerin "dili" nde şu anlama geliyor:
"İlkin materiyadan başka hayat veren enerji yok, Muhammed - ondan oluşmuş
gökteki Osiris-Elidir (ruhlar dünyasıdır)". Muhammed [MH-MD] sembolünün
Midiya [MD] ve Adem [DM] sembolleri ile kimliğini de göz önünde bulundurursak,
bu ifadeyi - "Adem (Midiya) - ondan oluşmuş Osiris Elidir" olarak da
okuyabiliriz.
Tarihçi İ. Dyakonov yazıyor ki, Midiyada babillilerin kalesi olmuştur
ve "başı göklere ulaşan" bu kale kaynaklarda "Gök ve yerin temel
evi" adlandırılıyordu (24). Babil sembolünün "Allah'ın kapısı"
anlamında olmasını dikkate alırsak, anlarız ki, gök insanı olan Muhammed
peygamber işte Midiya ülkesinde "ayağa" kalkmış Ademdir. Kuran'da İsa
peygamberin: "benden sonra Ahmed adlı elçi gelecek" demesi, ahiretde nizari
soyundan gelen ve bâtınî sırları bilen sufinin, öldükten sonra gökte Mehdiye,
yani Adem'e dönüşmesi anlamındadır. Bu da Hz. Muhammed'in ve eski yazılardaki
İsa, Osiris, Attis, Kibela, Adonis ve b. Tanrıların dirilişi demektir. Küçük
Asya'da Attis, Kibela, Adonis ve b. Tanrıların ölüp dirilmesi bayramı Gilar
bayramı adlanıyordu (25).
Tarihçi M. Horenatsi "Ermenistan tarihi" kitabında batınilerin
Gel elini GelarKüni adlandırıyor ki, bu da Adem'in işte burada Allah'ın
"Kün" emriyle yaratılması demektir (26). Onun ve diğer tarihçilerin
yazdığına göre, kaynaklarda Alu, Aqu, Qavaon, Aquank ve b. gibi belirtilen Alban
ülkesi miras olarak Gelarküni soyundan kimseye ebedi olarak verilmiştir. Alban
sembolü, eski Mısır kaynaklarında Ba (islamda Besmele), Benu ruhları için gökte
yaratılmış El anlamındadır. Bu ise o demektir ki, Geliopol göklerinde
yaratılmış melekût âlemi ebediyyen Gel türklerine verilmiştir. İsrailoğulları
denilince de Gel göklerindeki Oziri/Osiris İlinden gelen ve bugün Azer elinde
yaşayan türkler tasavvur edilmelidir. Kur'an kitabı da işte bu bey-erenleri
için gönderilmiştir.
Bu yazılanlar Kuran'ın batıni anlamıdır (tevil) ve eski zamanlarda
bunları sadece seçilmişler biliyordu.
Bugün ise herkese açıktır. Kuran yazıyor: "And olsun ki, peygamberlerin
kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kuran uydurulabilen bir söz
değildir. Fakat kendinden önceki Kitapları tasdik eden, inanan millete her şeyi
açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir... Onlar, ilmini
kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi
yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun
nasıl olduğuna bir bak.... Doğrusu bu Kur’an, İsrailoğullarına, hakkında
ihtilafa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatıyor. Doğrusu Kuran, inananlara
doğruluk rehberi ve rahmettir... İçlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz
onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılflar geçirmiş, kulaklarına bir
ağırlık koymuşuzdur. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana
gelip seninle çekişerek şöyle derler küfre sapanlar: "Bu, eskilerin masallarından
başka birşey değildir" (Kur'an, 12:111, 10:39, 27:76,77, 6:25).
Bütün bunlarla ilgili daha net bilgi ve kesin olgular, yazarı olduğum
"Batıni-Kur'an" kitabında verilmiştir.
"Kuran"daki İsrailoğulları - Azeri türk beyleridir!
makalesi
Google-de türkçe'ye tercüme edilmiştir
Edebiyat
1.
Библия, Быт. 1:27
2. Библия, Быт. 2:7
3. А. Л. Хосроев, «Александрийское
христианство», М., 1991, sayf. 110
4. А. Оппенхейм, Древняя Месопотамия. М., 1980,
sayf.
146
5. Azərbaycan tarixi üzrə qaynaqlar», B., 1989, sayf. 59
6. И. Дьяконов, «История Мидии», М-Л, 1956,
sayf.
31
7. Бируни,
«Избранные произведения», т.1, www.pereplet.ru/gorm/chrons/biruni2.htm
8. Библия, 2. Чар. 17:6
9. А. Мец, «Мусульманский Ренессанс», M., 1973, sayf. 42, 43
10. А. Кестлер, «Тринадцатое колено», http://www.lib.ru/INPROZ/KESTLER/hazary.txt
11. «Kitabi – Dədə Qorqud», B., 1988, sayfa
49, 80, 122
13. Библия, Быт. 17:20
14. Библия, Быт. 37:25,28, Суд. 8:24
15. Библия, Пс. 59:9
16. Ф. М. Асадов, «Арабские источники о тюрках в ранее
средневекове», Б.,1993, sayf. 71,72
17. Библия, Чис. 3:12
18. М. А. Коростовцев, «Религия древнего Египта», М., 1976, sayf. 58
19. Библия, Быт. 32:30
20. Библия, Втор. 4:32
21. Г. В. Носовский, А.
Т. Фоменко «Пророк завоеватель», М., 2009, sayf. 46,37
22. Batini-Quran",
B., sayf. 314
23. «Книга Велеса», http://ruszona.ru/2009/02/23/kniga-velesa.-svjato-russkie-vedy.html
24. И. Дьяконов, «История
Мидии», М-Л., 1956, sayf. 276-278, 372
25. Ем. Ярославский, «Как
родятся, живут и умирают Боги»,М.,1941, sayf. 83, 86
26. I Kitap, böl. 12
Firudin Gilar Beg
www.gilarbeg.com
Комментариев нет:
Отправить комментарий