Şeyh Nazım
Kıbrısi Hazretleri'ne açık mektup
Sayın Şeyh Nazım Hazretleri. Artık
birkaç yıldır, ben Sizin konuşmalarınızı dikkatle izliyorum. Sizin Hz. İsa veya
Hz. Mehdi hakkında söyledikleriniz herkes gibi beni de çok ilgilendiriyor.
Ben, Kur'an'ın batıni anlamlarını bilen
Azeri Türk beylerindenim (beg) ve yazarı
olduğum "Batıni-Kur'an" kitabında, makalelerimde
Bâtın ilminin tam izahını verdim. Hz. İsa da,
kaynaklarda Yahudi
adlandırılan Hazar Türk beylerinden olduğu için, ben de bu konuyla yakından ilgileniyorum.
Siz, Mehdi'nin gelişinin 2012'de
olacağını tam eminlikle bildiriyorsunuz ve insanlara onu arayıp bulmayı emrediyorsunuz.
Mehdi'nin kimliğini bildirmeden, onun İstanbul'dan çıkacağını kaydediyorsunuz. Bu ise
ona yol
açıyor ki, her Müslüman kendisini Mehdi karakterinde görüyor.
Sayın Şeyh Nazım Hazretleri. Size bildirmek isterim ki, Rahman Allah gökteki
Dünyayı (Cenneti) - Azerbaycan'ın Gilar Elinde yaratmıştır ve ahirette de bu
Cenneti Azeri Türklerinin Gilar Beyine vereceğine yemin etmiştir. Hz. İsa da
Allah'ın bâtınî sırlarını bilen Gilar beyidir.
Hz. İsa - Azeri Türklerinin Gilar Beyidir
Mehdiyet ve ahiret konularını
açmadan önce, bu ahirin öncesini, Mehdi'nin - kimin yerine geçmesini bilmek
önemlidir. Çünkü bunlar sonuçtur ve bu sonucun sebebi olmalıdır. Bu sebep ise
çok bilgelikle sembolleşdirilmişdir ve bu sembollerin dili de Bâtın bilimidir.
Batın (Ledün) ilmine göre, bütün dinler ve genellikle tüm gelişmeler bir
yerden, eski Mısır yazıtlarında Geliopol, yani Gel şehri denilen şehirden başlamıştır.
İşte burada Mısır'ın ilk firavunu Amon (pir Eman), sufizmin tarika yoluyla, sufilerin
"Hu" adlandırdığı ana maddenin ilkelerini tam olarak idrak etmiş, sufi
silsilenin bekâ seviyesine kalkarak, ana madde ile vahdet seviyesine yükselmiştir.
Eski Mısır kaynaklarında firavun Amon'un, ana maddenin kanunlarının kavraması, ondan
bilgi alması - "Allah'la sohbet" adlandırılıyor ve İslam'da bu, peygamberimizin
mirâcı gibi kaydediliyor.
Ana maddenin ilkelerini tam olarak idrak eden pir Amon - bekâ, yani beglik
düzeyinde, ana maddeden gökte Ra güneş diski yaratmış ve Kendisi fiziksel öldükten
sonra, onun ruhu göğe kalkarak Ra güneşi ile birleşmiştir. Sufilerin “Hulûl” adlandırdıkları
bu birleşme - "Allah'a kavuşma", "Allah'la vahdet" demektir.
Sufizmde ve en eski dilçilikde, Hulûl [HLL] sembolü - Allah [LLH] sembolü ile aynı
anlama geliyor. Bu ise, eski Mısır yazılarında Ra-Amon (Ra-Eman) adlandırılan Allahın
- İslam'ın Rahman adlandırdığı tek Allah olması demektir. Demek ki, Müslümanlar
Allah deyince - tüm hayatın temel müsebbibi olan, sufilerin "Hu" adlandırdığı
ana madde ve ondan Ra güneş diski yaratarak, onunla birleşmiş firavun Amon'un ruhu
tasavvur edilmelidir. Sufiler bu birleşmeyi "Vahdet el Vücud" da adlandırıyorlar.
Eski kaynaklarda bu Allahyaratma olayı - teurqiya, pir Amon ve yardımcıları ise
Allahyaradan teurqlar adlandırılıyorlar. Türk, Türkiye sözleri de işte "teurq"
ve "teurqiya" sözlerinden oluşmuştur. Bu ise o demektir ki, tüm eski Mısır
Tanrıları - bekâ, yani beglik (Bey) seviyesine yükselmiş türklerdir.
Daha sonra Rahman Allah ve onun yardımcıları olan teurqlar, yerde
"başı göklere ulaşan" kale dikiyorlar ve teurqiya vasıtasıyla, kurban
ruhlarından gökte bu kalenin karakterini yaratıyorlar. Eski Mısır kaynaklarında,
yerde yaratılmış bu yapı - Aşağı Mısır, onun gökteki karakteri ise Yukarı Mısır
adlandırılıyor. Tevrat'ta, yerdeki bu kale - Kenan (Knun), onun gökte yaratılmış
karakteri ise Alban (Lbnun) gibi kaydediliyor. Bu yaratılış - dokuz bölümden oluşan
tam bir kozmik sistemdir ve eski Mısır yazılarında bu Sistem toplam Atum Tanrısı
adlandırılıyordu. Diğer kaynaklarda Adem adlandırılan Atum Tanrısını, Muhiddin
İbn Arabi, El Gazali ve b. sufi dahileri de Allah olarak kabul ediyorlar. Çünkü, Rahman Allah Kendisi bu Sistemin düşünen ve
yöneten parçasıdır. Demek ki, "Allah" derken – başlangıçı ve sonu
olmayan ana madde ve bu ana maddeden oluşmuş Sistem, yani Adem tasavvur
edilmelidir. Bu ise o demek oluyor ki, Rahman Allah dünyayı bu Sistem, yani
Adem ile yönetiyor. Cennet de bu Sistemi'nin bir parçasıdır. Bu Sistem yaklaşık
5500 yıl önce Azerbaycan topraklarında yaratılmıştır ve kaynaklarda Mısır
Allahlarının vatanı de İran dağlarının Azerbaycan olan kısmındadır. Hulûl [HLL]
sembolünün sufizmde Gel-Eli [GL-L] gibi de okunuşu gösteriyor ki, Rahman
Allah'ın yarattığı Sistem - eski Azerbaycan'ın Gel denilen şehrinde yaratılmıştır.
Adem'i yarattıktan ve Arş'a hakim olduktan sonra Rahman Allah,
Kendisi'ne kulluk için Adem'in karakteri ve benzeri olan kutsallar soyunu, yani
bizim bugün pir, seyyid, beg, şıh, mahtum ve b. adlandırdığımız seçilmişler
neslini yaratıyor. Seyyid ve diğer kutsalların arzu ve isteklerinin
gerçekleşmesi, mucizeler gösterme özellikleri de, onların Adem'in karakteri ile
yaratılmasıyla ilgilidir. Sufizmde Adem -
makrokosmos, kutsallar nesli ise mikrokosmos anlamında da gösteriliyor. Adi
insanları ise bu seçilmişler nesli kendi elleriyle yaratmışlar.
Bütün bunlar bildiriyor ki, Din deyince Rahman Allah'ın yarattığı Atum
Sistemi tasavvur edilmelidir. Allah'ın koyduğu yasalara itaat eden insan
öldüğünde, onun ruhu, Allah'ın yarattığı bu cennete düşüyor ve orada ikinci
hayata başlıyor. Eski Mısır yazılarına göre, bedenden çıkan ruha - Ba denir ve
göğe kalktığında o Benu kuşuna dönüştürülüp, gökteki Ele (Vilayete) dahil
oluyor. Eski kaynaklarda Benu kuşlarının gökyüzündeki Eli - "El-Benu"
denir ve biz bu sembolü - Alban, Albaniya gibi tanıyoruz. Sufizmde
El-Benu/Alban [L-BN] sembolü Nebi-Eli [NB-L] gibi de okunuyor ki, bu da
"Peygamberler Eli" anlamındadır.
Demek ki, eski kaynaklarda - "Allah Dünyayı yarattı" deyince,
yaşadığımız fiziksel dünya değil, Rahman Allah'ın gökte yarattığı bu Dokuzluk
Sistem (Dokuz Oğuz) anlaşılmalıdır. Tevrat'ta da Allah'ın altı güne yarattığı “Dünya” - Rahman
Allah'ın yarattığı bu Sistem anlamındadır. Fazlullah Astarabadinin
"Cavidanname" eserine göre, Kabe, Darüs-Selam ve Beytü'l-Mukaddas -
Adem'in vücudundadır. Muhammed peygamber ise, Tevrat'ta altı güne oluşturulan
"Dünya"dır ve o ahirette yeniden oluşacakdır. Diğer sufi El Gazali de
bu Kamil İnsanı - Muhammed peygamber olarak tasvir ediyor ve Uzay kuvvet
sayıyor.
Biz gösterdik ki, "Dünyanın sonu" deyince, yaşadığımız
fiziksel dünya değil, Rahman Allahının gökte yarattığı ve eski Mısır
kaynaklarında Atum denilen Sistemden bahs ediliyor. Tevrat'a göre, ilk
yaratılmış Sistem 5514 yıl mevcut olacak ve bu süre bittikten sonra, gökte yeni
bir Sistem, yani yeni Adem oluşacak ki, onun ömrü de 2246 yıl olacaktır.
Genellikle, Rahman ve Rahim Allah'ın Sistemlerinin 7760 yıl ömür sürmesi önceden
belirlenmiştir.
Eski Mısır kaynaklarına göre, yeni oluşacak Atum Tanrısı da ilk
yaratılmış Tanrının yerinde, yani Gel ilinde (Geliopolda) zuhur etmelidir.
Tevrat'a göre, Allah yeni oluşacak bu Sistemi, yani Kenan (Knun) ve Albaniya
(Lbnun) topraklarını - İbrahim, Yakup ve onların üremelerine vereceğine yemin
etmiştir. Muhiddin İbn Arabi, El adlandırdığı bu İslam Dininin, Allah
tarafından İbrahim ve Yakup oğullarına vasiyet edilmesini bildiriyor.
Hıristiyan kaynaklarında ise, Yukarı ve Aşağı Mısır (Yukarı ve Aşağı Geliopol)
anlamında olan Kenan ve Alban topraklarının, Gelar soyundan kimseye verilmesi kaydediliyor.
Bu ise o demek oluyor ki, eski Mısır'ın Atum denilen kozmik Sistemi
Azerbaycan'ın Gelar (Ra güneşinin Gel Eli) ilinde yaratılmıştır. Ahirette yeni
oluşacak Atum Sistemi de burada yaşayan seçilmişlerden kimseye, yani Azeri Türk
beylerinden bir kişiye ebedi verilecektir. Ben, "Kur'an'daki
İsrailoğulları - Azeri Türk beyleridir" adlı makalemde, seçilmişler nesli
olan asıl yahudilerin - Azeri Türk beyleri olmasını bilimsel olarak ispat
ettim.
Batın ilminde seçilmiş deyince - "ilmine göre seçilmişler"
öngörülüyor. İslam'da, ilmine göre seçilmişler - "Beyt el-ilm ve'l-marifet
ve'l-hikmet", yani "bilim, bilgi ve hikmet Evi"nin üyesi
anlamındadır ki, bu Ev de El-Beyttir. Eğer ilmine göre seçilmişler deyince, Kuran'ın
gizli anlamlarını bilen bâtınilerin kastedildiğini dikkate alırsak, kabul ederiz
ki, El-Beyt öyle eski Mısır kâhinlerinin ve nizarilerin Gel (Gelat/Qulat)
Elidir.
Yahudi, Hıristiyan ve İslam kaynaklarında, bu ilde yaşayan Türk beyleri,
her üç dinin kutsallar nesli sayılıyor. Eğer Yahudi ve Hıristiyanlarda bu Gel
eli – Galile, Qalaat, Kolyada ve b. gibi yazılarak İsa peygamberin vatanı hesap
ediliyorsa, İslamda bu Gel eli - Gelat (Qulat) gibi de yazılarak, Hz. Ali'nin
bâtınî-nizarilerinin eli sayılıyor. Eski Mısır kaynaklarında Şu Allah'ı olarak
kaydedilen ve "Allah'ın Ruhu" anlamına gelen Hıristiyanların İsa sembolü
- Yahudilerde Yeşu, Müslümanlarda ise Şii olarak kalmıştır. Bu ise o demek
oluyor ki, eski Mısır kaynaklarında Mehdi karakterinde gelecek Nuoziri Allah'ı
- Yahudilerin Nazorey, Hıristiyanların Nasıralı (Nazaret) ve Müslümanların
Nizar adlandırdığı Şii batinilerin Mehdisi'dir.
Diğer kaynaklarda peygamberlerin bu Gel [GL] eli - Gil [GL] ve Kleyto
[KL-T] gibi de yazılarak Heraklius'un ve deniz Allah'ı Poseydonun Atlantis
şahlarına uygulanıyor. Demek ki, İsa peygamberlerin nesli aynı zamanda eski
dünyanın şahlarının neslidir.
Eski Mısır kaynaklarında Şu Allah'ı, Atum Tanrısı denilen Sistemin
başlangıç ve temel
parçasıdır ki, onun gelişi ile tüm yaratılış Sistemi çalışmaya başlıyor. Eğer
dikkate alırsak ki, sufizmde ve eski dilçilikde Mehdi [M(H)D] sembolü ile Adem
[DM] sembolü eş anlamlı sembollerdir, kabul ederiz ki, Mehdi'nin gelişi - İsa
peygamberin, yani Şii imamının gelişinden sonra olmalıdır. Bu zaman gökte yeni
Atum Sistemi oluşacak ki, bundan sonraki zamanın sahibi, işte bu Adem ve onu
yöneten İsa olacaktır.
Muhiddin İbn Arabi, Hz. Ali'nin yerine Hz. İsa'yı - "mutlak vilayetin
mührü" adlandırıyor ve bununla da, İmamlık ve Hıristiyanlığın
fonksiyonlarının örtüştüğünü bildiriyor. İbn Arabî, "Varis" deyince
İsa'yı ve onun karakterlerini öngörüyor. Kuran'a göre, Allah Adem'den sonra
sadece İsa peygamberi "Ol" emriyle yaratmıştır. Eğer dikkate alırsak,
Ali [L] sembolü gökte oluşturulacak El (Vilayet), İsa ise Ruh anlamındadır, kabul
ederiz ki, gökteki El [L] denilen Atum Sistemi, oraya düşen Ruh'tan sonra
canlanacak. Albaniyanın da kaynaklarda Alû [L] adlandırılması ve Gelar
beylerinden kimseye verilmesi, Yukarı Mısır'ın taht-taci'nin (Cennetin) önceden,
bâtınî sırları bilen Türk beyine verilmesi demektir.
Tüm bunlardan çıkan sonuça göre, beklenen Hz. İsa, yani Allah Ruhu -
kaynaklarda Gel, Gelat, şimdi ise Gelar denilen mekanda yaşayan Türk beylerinin
temsilcisinde zuhur edecektir. Eski
kaynaklarda Gilar adı - "Ölüp-dirilen Allah"ın (Osiris, Attis,
Adonis, Tammuz, Kibela vb.) bayramına deyiliyordu. Hz. İsa'nın da
"Ölüp-dirilen Allah" karakterine olmasını dikkate alırsak, kabul
ederiz ki, "Ölüp-dirilen Allah" deyince, eski Mısır'da Atum denilen
Sistemin ahirette yok olması ve onun yerine ikinci Atum Sistemi'nin kurulması tasavvur
edilmelidir.
Sayın, Şeyh Nazım Hazretleri. Ben bütün bunları onun için yazdım ki,
Siz, Hz. İsa hakkında batınilerin görüşlerini bilesiniz ve yanlış sözler söylemeyesiniz.
Sizin gibi onurlu yaşam yolu geçmiş bir insanın, ömrünün bilgelik çağında
yanlış yapması, onun tüm hayatına gölge düşürebilir.
Bütün bunlar hakkında daha net bilgiler ve kesin olgular, yazarı olduğum
"Batıni-Kur'an" kitabı ve makalelerimde verilmiştir.
Makale Azerice'den Türkçe'ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir.
Firudin Gilar Beg
Комментариев нет:
Отправить комментарий